Fırsatçılık ve çıkara dayalı ilişkiler altın çağını yaşıyor. Ülkemizde tek satır kitap okumadan akıl verenler, herhangi bir bilimsel tabana dayanmadan çözüm önerenler, herhangi bir akademik bilgiye sahip olmadan iş ve metod icad edeneler danışmanlık sektörünü işgal etmiş durumda. Deming ve Juran gibi üstadların modern danışmanlık hizmetlerini sunarken yaptıkları ilk şey her türlü analiz ve tavsiyelerini istatistik bilimine dayandırmaktı. Biliyorlardı ki bir işletmenin sayısal hafızası üzerinde yapılacak istatistiki analizler, işletmenin geçmişini, bu gününü ve geleceğini anlamaya ve yorumlamaya yarayan yegane araçtır. Sayısal hafızaları oluşturmadan kişisel iç güdüye veya tecrübeye dayalı olarak verilen yönlendirme hizmetine danışmanlık demek doğru değil! Danışmanlık hizmetinin verilebilmesi için öncelikle danışanın hastalığının teşhisine ihtiyaç vardır. Düşünün ki, bir rahatsızlığınız nedeni ile doktora gittiniz ve iyileşmek için doktorun tavsiyesini almak istiyorsunuz. İyi bir doktorun yapacağı ilk iş anlattıklarınızı tecrübesi ile birleştirerek sizden hangi tahlil ve diyagnostik testleri isteyeceğine karar vermek. Kan tahlili, idrar tahlili, EKG, MR veya tomografi sonucunu görmeden karar veren ve reçete yazan ya da tedavi hizmeti uygulayan bir doktor sizin gözünüzde acaba nasıl bir doktordur?
Doktorlar tahlil ve teşhis araçlarını o konuda bilgisiz oldukları için değil bilakis şüphelerini güçlendirecek tanıya ulaşabilmek için isterler. Örneğin kan veya idrar tahliliniz sayesinde vücut kimyanızında nasıl bir eksiklik ya da fazlalık olduğunu anlayarak tecrübelerinden kaynaklı tanılarını kuvvetlendirirler. Aksi takdirde yanlış/eksik veya fazla ilaç ve tedavinin sakatlık veya ölüm getirmesi kaçınılmazdır.
Danışan işletmenin nelerden etkilendiği, süreçlerinin hangi sebeplerle durağan ya da negatif sonuçlar üretmeye başladığı, pazardaki durumunun ne olduğu ve nasıl bir rekabeti kaldırabileceği gibi konular sayısal olarak analiz edilmeden verilecek bir takım sahte ve acı reçetelere danışmanlık demek ancak danışmanlık sektörüne hakaret etmek olur.
Bir işletmeye danışmanlık hizmeti verebilmek için öncelikle işletmenin mevcut durumunu analiz etmek gereklidir. Klasik olarak SWOT analizi ile başlayan bu çalışmalar, çalışan mülakatları ile zenginleştirildikten sonra, süreç analizleri ile derinleştirilmelidir. Geçmiş dönem verilerinin analizi ile çalışma sayısal bir tabana oturtulmalıdır. Elde edilen bu verilerin danışmanın tecrübesi ile birleşiminden sonra ancak bir yol haritası belirlenebilir.
Çoğunlukla bilimsellikten uzakta yapılan danışmanlık çalışmaları, kişisel deneyimlerin, işletmeye, işletme verilerinden bağımsız olarak dayatılmasından öteye geçmemektedir. Şayet danışan işletmenin yönetim kadroları dirayetli ise çalışma bir noktadan öteye ilerleyemez ve danışmanın kısır görüşleri etrafında bir benlik mücadelesine döner ve sonuç alınamaz. Eğer yöneticeler de danışman kadar zaaf içinde ve karar vermekte zorluk çeken kişiler ise ya da bir koltuk telaşı varsa, koltuğunu kaptırmamak adına danışmanlık veren kişinin tüm hikayeleri işletmeye tatbike kalkabilirler. Bu durum da genellikle alt kademede ve konusuna yöneticisinden daha hakim icra elemanlarının direnciyle karşılaşır. Yapılan toplantılar çoğunlukla çatışmaya dönüşür ve danışmanın sadece kendi deneyimine dayalı olarak verdiği akıl dayatmalarına karşı dayatma şeklinde düğümlenir gider.
Danışmanlık mesleğinin geniş kapsamı ve standartlarının global düzeyde belirlenmemiş olması dünya üzerinde farklı uygulamaları da beraberinde getirmektedir. Deming gibi danışmanların, verileri, tecrübeyle birleştirerek yaptığı uygulamalar aslında bu gün var olan yönetim standartlarının da temel zeminini oluşturmuştur.
Bu noktada STANDARD terimini biraz açmakta fayda var. Yönetim Standardları dediğimiz kavram, dünya üzerindeki onbinlerce işletme üzerinde yapılmış analizlerin sonucunda ortaya çıkmıştır ve bir işletmenin sağlıklı olarak geleceğe adım atabilmesi, rekabet edebilmesi, iş birliği yürütebilmesi, yeni pazarlar edinebilmesi ve pazarda müşteri odaklı hareket edebilmesi için, başarılı olmuş şirketlerin analizine dayalı olarak bilimsel bir tabana dayandırılmış ilkelerin toplandığı rehber kitapçıklardır. Maalesef danışmanlık sektörünün pek çok mensubu, ülkemizde adına KALİTE danışmanlığı denen ve ismi yanlış yorumlanan bu modeli algılayamamaktadır. Bu rehber dokumanların içeriğinde ne var, bunu bile düşünmeden adeta ellerinin tersi ile itmektedirler. Çünkü danışmanlığın bir diğer boyutu da hayatı ikame ve idame ettirmek için para kazanmak. Yalnızca para kazanmak için bu standardları doküman oluşturmaktan, kayıt oluşturmaktan ibaret hale getiren yetkin olmayan kişiler yüzünden piyasada KALİTE DANIŞMANLIĞI gibi anlamsız hatta hedeflenen anlamına ters bir terim oluşmuş durumdadır. Bir grup danışman kopyala yapıştır dokumanlar ile işletmeye yönetim sistemi kurduğunu iddia ederken bir kısım danışmanlar da hadiseye son derece uzak kaldıkları ve bu ucuzlatılmış, güven kaybetmiş ve itibarsızlaşmış uygulamalardan kendilerini uzakta tutabilmek gayesi ile ve standardların tek satırını okumadan bunun bir dokuman hazırlama işi olduğunu iddia etmektedir. Aslına bakarsanız her iki grubunda yaptığı iş son derece yanlış. Bir taraf, yaklaşık olarak 30 yıllık bir ortak akıl ürünü olan yönetim modellerini elinin tersiyle ittirecek hale getiriyor, diğer taraf ise onlardan daha büyük bir cehalet içinde ve tek satırından dahi haberdar olmadıkları bir yönetsel modeli faydasız olarak niteleyerek işletme sahiplerine bu yönde görüş belirtiyor. Hal böyle olunca bir danışman ve işletme için en garantili gelişim ve uygulama aracı olan yönetim standartları, önemsizleşiyor ve işveren gözünde de baştan savılması gereken bir uygulama konumuna düşüyor. Daha da kötüsü, bir ihalenin ön şartı ya da iş yapabilmek için uluslararası bir ruhsat konumunda bırakılıyor. Adına da BELGELENDİRME deniyor.
Aslında işveren/danışa, bu yönetim sistemlerinin kendisine nasıl bir karlılık, sürdürülebilirlik sağlayacağını ve işletmesini lider konuma getireceğini bilse emin olun her iki danışman modeli de aç kalacak. Ama bu bilgiden uzakta bırakıldıkları için konuyu, işletme içinde daha dün mezun olmuş ve sektörel tecrübesi bile oluşmamış, standarttan haberi dahi olmayan gencecik bir arkadaşa teslim ederek bu gerekliliğin yerine getirilmesini istiyorlar. Çünkü odaklanılan nokta belge alarak önlerine konmuş bir engeli aşmak. Bu aşamada danışmana düşen görev, yönetim sistemi standartlarının farkında olmak ve bu standartların içeriği hakkında bilgi sahibi olmak, bir işletmeye nasıl uygulanabileceği konusunda fikir sahibi olmak, mevcut işletme durumunu analiz ettikten sonra işletmeye nasıl uygulanabileceği konusunda tecrübe sahibi olmak, işletmeyi rekabet ortamında nasıl sürdürülebilir kılması gerektiğini ve karlılığını nasıl artırması gerektiğini modellemek. Elbette danışmanın bu konulardaki tecrübesi çok önemlidir. Yönetim standartlarının farklı işletmelere nasıl uygulanması gerektiğini söyleyebilme becerisi, gerçekten danışmanın bilgi ve tecrübesi ile doğru orantılıdır. Dünya üzerinde bu modeli uygulayarak ve hatta daha da geliştirip kendi kurumsal standartlarını oluşturarak dev hale gelmiş şirketler görüyoruz. Çünkü bu modeller bir işletmenin rekabette var olabilmesi için gereken asgari şartları açıklamaktadır.
Bu bakış açısı ile hareket eden bir danışman, sayıları kullanıp analiz ederek sorunları daha rahat algılayabilecek ve çözüm için en doğru modeli önerebilecektir. Bu çalışmalar sırasında geliştirilmiş, standartlaştırılmış ve modellenmiş diğer yönetim sistemi araçları ile de işletmeyi tanıştıracak ve yönetimde mükemmeliğe doğru yol alan bir işletmenin zeminini oluşturacaktır.
Müşteri gözünde tercih edilir hale getirmek ve bunu başarmak için tüm süreçlerini yönetmek, sürdürülebilirlik demektir. Dün elde edilmiş olan bir başarı noktası, yarın da aynı noktada olacağınızın garantisini vermez. Dolayısıyla sürdürülebilirliği sağlamak, doğru yönetim modelini işletmeye adapte etmektir. Danışmanın görevi işletme adına bu görevleri yerine getirmek değildir. Danışmanın en temel görevi; işletmenin içindeki tüm insan gücüne, başarı getiren süreçlerin nasıl sürdürülebilir halde tutulacağı, mevcut sorunlar içinden işletmenin nasıl çekip çıkarılacağı ve gelecekte benzer veya daha ciddi sorunlar ile karşılaşıldığında, bu durumdan en zararsız, hatta karlı biçimde nasıl geçilebileceğini göstermek, bunun pratiklerini yaptırmak ve işletmeyi canlı ve itibarlı halde tutmaktır.
Dolayısıyla bir danışmanın sadece kendi kişisel deneyiminden kaynaklı olarak verdiği akıl veya tavsiyelere danışmanlık demek maalesef mümkün değildir. Bunun altını çizerek, bilimselliği kullanan danışmanlar ile hikaye anlatan danışmanlar arasındaki keskin ayrımı bir kez daha ortaya koymak gereklidir.
Yetkin olmayan ve hizmetlerini hikayeler tabanında sürdürmeyi tercih eden danışmanlar sebebiyle danışmanlık sektörü ciddi yara almaktadır. Ayrıca bu hikayecilerin ürettiği hizmetlerin işletmeler verdiği zararlar da gözden kaçırılmamalıdır.
Değerli bir dostumun ifadesi ile; “liberal piyasa şartları içinde danışan, aldığı hizmetin kalitesine kendi karar vermeli. Kötüler, danışanlar tarafından eninde sonunda elenecekler. Önemli olan pazarı kurallara boğmak değil, pazarı geliştirmek, genişletmek”. Ama siz yine de danışmanlık hizmeti almayı planladığınız kişinin ehliyetinden emin olmadan hizmet almayın derim…